top of page

Bergama Asklepion

Helvetica Light is an easy-to-read font, with tall and narrow letters, that works well on almost every site.

Bergama Asklepion İzmir İli, Bergama İlçesi'nde, Pergamon Antik Kenti' nin yaklaşık 1 km batısında, Geyikli (Misli) Dağı'nın eteklerinde bulunur. Burası Pergamon'un şifa, sağlıkla ilgili kutsal alanı olmakla beraber antik dünya için de önemli bir sağaltım merkezidir.

 

Asklepionlar antik dünyada MÖ 5. yüzyıldan itibaren insanların şifa aradıkları, tedavi edildikleri ve bu amaçla konakladıkları merkezlerdir; Asklepion ismi ise sağlık tanrısı Asklepios' dan gelir.

 

Asklepios'un ismi ilk kez, kimilerine göre MÖ 750 yıllarında kimilerine göre ise ayrıntılı anlatımından dolayı Truva Savaşları sırasında MÖ1200' lerde yaşadığı düşünülen İonyalı (Batı Anadolu) Homeros'un İlyada adlı eserinde geçer. Homeros'un anlatımına ve motolojiye göre Asklepios, Truva Savaşı'na katılmış olan iki doktorun kusursuz hekim babasıdır ve aynı zamanda tanrı Apollon'un oğludur. Antik dünyada hekimlik mesleği ve ünvanı babadan oğula geçtiği halde Asklepios hekimliği mitolojinin en ünlü kentaur' larından (yarı keçi yarı insan) olan sırlara hakim Chiron'dan öğrenmiştir; Asklepios iyileştirme sanatında o kadar ilerlemiştir ki işi artık ölüleri diriltmeye getirmiştir ancak iş buraya gelince tanrı Zeus'un hışmına uğrar ve onun gönderdiği yıldırımlarla öldürülür. - Platon ise Askleoios' un hastalardan para istediğini ve bu sebepten cezalandırıldığını söylemiş - Yine mitolojiye göre Asklepios'un Akeso, İaso, Panakeia, Aegle, Hygieia adında çocukları vardır; bunlardan Hygieia'nın ismi 'hijyen' olarak bugün tüm önemiyle hayatımızdayken, iyileşme- iyileştirme anlamındaki İaso, Jesus olarak İsa Peygambere ismini vermiştir.

 

MÖ 5. yüzyıldan itibaren sağlık tanrısı olarak kabul görmeye başlayan Asklepios sol tarafını açıkta bırakan harmanisi; bugün de tıbbın sembollerinden olan çift yılan sarılmış asası ve bir tas ile betimlenir. Bu tas içine zehir konulduğunda metalinin renk değiştirmesi ile bilinirken antik Yunan tıbbının ve hatta günümüzde bile batı tıbbının sembolu olan yılanlı asayı tarihte ilk kez Asklepios'dan yaklaşık 1000 yıl evvel Mezopotamya Sümer Medeniyetinin ismi 'hayat ağacının beyi' anlamına gelen, şifa veren tanrısı Nin Giş Zida' nın elinde, onun sembolü olarak görürüz. (İnsanlık tarihinin ilk destanı olan Gılgamış destanında ölümsüzlüğü arayan Gılgamış yer altında Nin Giş Zida ve Dumuzi (Temmuz) ile buluşmuştur.)

 

Antik dünyada 300 kadar Asklepion bulunduğu düşünülür, bunlardan en önemlileri Yunanistan' da bulunan Asklepionların merkezi durumundaki Epidauros Asklepionu, Kos (istanköy) Adası' ndaki Asklepion, Knidos (Datça) Asklepionu ve Bergama Asklepionu'dur. Bu antik yapılar içerisinde Bergama Asklepionu bugün en ayakta kalmış olanıdır.

 

Bergama Asklepionu' nun etki alanı içerisindeki izler prehistorik zamana kadar gider. Eski çağlarda kutsal alanların kutsal sayılan su kaynaklarının etrafında kurulmuş olmalarından hareketle burada da Asklepion öncesi bir kutsal alanın varlığı kaçınılmazdır. Zira zamanımızın aksine eski çağlarda su her zaman kutsal kabul edilmiştir hatta İlkçağ Anadolu Medeniyetleri' nden olan Hitit İmparatorluğu kanunlarında suyu kirletmenin cezası ölümdür. İşte Bergama Asklepionu da içerisinde bulunan, bugün hala akmakta olan, kutsal kabul edilen su kaynağının etrafında şekillenmiştir.

 

Asklepion kültünün Bergama'ya MÖ 370' lerde geldiği düşünülür. Antik coğrafya yazarı MS 100-180 yılları arasında yaşamış olan Pausanias' ın aktardığına bakılırsa Pergamon Antik Kenti üst düzey yöneticilerinden olan Arkhias avlanırken ayak bileğini kırar ve tedavi için Yunanistan'daki Asklepionların en önemlisi ve merkezi olan Epidauros' a gider, iyileşir ve tedaviden çok memnun kalır, dönüşte tanrıya minnetini sunmak ve zengin Pergamon'a böyle bir tedavi merkezi kazandırmak ister. MÖ 370 yıllarında Epidauros ve Kos Asklepionlarından getirilen 'Asklepios'un Oğulları' anlamındaki rahip- hekim Asklepiadlar ile Bergama Asklepion kurulur. Zira merkez konumundaki Epidauros'tan izin almadan ve Asklepiadları getirmeden herhangi bir yerde bir Asklepion kurulması mümkün değildir.

 

 

İlk çağlarda hastalıklar alemdeki kötücül güçlerin işi ve hatalarından dolayı tanrıların insanları cezalandırması olarak görüldüğünden tedaviler de mistik-majik olarak adlandırılan dua ve büyüsel ritüeller ile yapılagelir. Ancak MÖ 7. yüzyıldan itibaren çoğunluğu Anadolu'lu olan filozoflar maddeyi, tabiatı, elementleri araştırmaya başlarlar. Hava, su, toprak, ateş elementlerinden başlayıp daha kendi zamanlarında atomlara kadar gelirler. Hastalıkların kötücül güçlerden ve tanrıların cezalandırmasından ziyade evrenin küçük bir kopyası olan insan bedenindeki dengelerin bozulmasından kaynaklı olduğunu ileri sürerek Filozof Hekimlik Dönemi'ni başlatırlar. Bugün bilgimiz dahilinde bize basit gelse bile bu filozofların insanlığa sundukları fayda, o zaman geliştirdikleri kuramlar o kadar büyüktür ki bu alimler aradan 2500 yılı aşan bir süre geçmesine rağmen tıp literatüründe kendi isimleriyle halen anılmaktadırlar. Mesela Antik dünyanın Hipokrattan sonraki en büyük hekimi olan Bergamalı Galen'in ismi bugün literatürde Galenik Tıp olarak hala geçer hala eczacılığın babasıdır Bergama'lı Galen!

 

Asklepionlarda tedavi her şeyden önce rüyaya ve telkine dayansa da böyle bir dönemde mistik-majik tapınak tıbbının ve akılcı tedavinin iç içe yapıldığı sağaltım merkezleri durumundadırlar; filozof hekimler mistik tapınak tıbbının karşısındadırlar ancak onu yine de tam olarak dışlamazlar. Özellikle inkübasyon – rüyaya yatma tedavinin her zaman bir parçasıdır. Bunda antik dönem insanlarındaki tarihin ilk zamanlarından gelen güçlü bilicililik - kehanet inanışının rolü olduğunu hatırlamak gerekir.

 

Asklepionlarda hasta kabul seromonisi daha tapınağın dışında başlar. Rivayete göre kapılarında da yazılı olduğu üzere ölümün içeri giremediği bu merkezlere iyileşme ihtimali olmadığı düşünülen hastalar zaten baştan alınmazlar, bu sloganla bir taraftan merkezlerin iyileştirme gücü teminat altına alınırken diğer taraftan içeri giren hastalar kabulle beraber ilk andan itibaren iyileşme psikolojisine girerler. Ayrıca ölümle eş görüldüğünden doğum da içeri alınmaz yani hamile kadınlar da asklepionlara giremezler. Sıra ziyaretçi alınmasına geldiğinde rahipler tapınaktaki ışıkları söndürür ve tanrıların yüzlerini örten örtüleri kaldırırlar, ziyaretçiler tanrılara adaklarını sunarlar ve kapılar açılır. Hasta içeri girdikten sonra önce kutsal kuyuya götürülür kükürt ve defne kullanılarak bir çeşit ruhsal ve fiziksel arınma banyosu yaptırılır, ardından yine bu arınmanın bir göstergesi olarak beyaz kıyafetler giyinilir, yüzük kemer gibi aksesuarlar çıkartılır. Sabahın erken saatinde tapınağın avlusunda doğan ve yükselen güneş karşılanır, tanrıya dua edilir, hediyeler verilir ve dilekler iletilir. Adak olarak öküz, boğa, domuz, koç veya horoz sunulur, keçi ise Asklepios' u terk edildiği ormanda bulan ve onu büyüten hayvan olduğu için adak olarak sunulamaz. Beyaz elbiseleri içerisinde tanrı heykeli önünde dua eden, adağını bildiren, dileğini ileten ziyaretçi daha sonra bazen koronun da katıldığı ilahiler söyler. Bu sırada diğer ziyaretçiler de daha önce asklepionda bulunup iyileşen hastaların avludaki yazıtlarını, adaklarını görerek iyileşme inançlarını perçinlerler. Öyle ki kimi ziyaretçiler akşamki uyku tedavisini bile beklemeden iyileştiklerini söyleyerek ayrılırlar. Gün batımı ile başlayan rüyaya yatma işlemine kalan hastalar ise abaton denilen inkübasyon odalarına alınırlar, burada kendilerine ottan bir şilte ve üzerine hayvan postu örtülmüş taştan bir divan verilir. Etrafta rahipler gezinir ve yılanlar dolaşır. Günün yorgunluğu ve törenlerin büyülü etkisi altındaki ziyaretçi kısa sürede ona tedavisinin ipuçlarını verecek olan tanrısal uykusuna dalar. Bu rüyaların rahipler tarafından yorumlanması ile beraber çeşitli reçeteler yazılır, tedaviler hazırlanır; bir taraftan kutsal sular, şifalı otlar, merhemler kullanılırken diğer taraftan Hippokratik tıp anlayışına uygun bir biçimde vücuttaki sıvıların dengelenmesi amacıyla diyetler, kusturma, kan alma, küçük cerrahi müdahaleler yapılır; fizik tedavi olarak güneş, kaplıca, çamur banyoları; psikoterapi olarak ise su sesi, müzik, tiyatro, portikolarda gezinti ile sosyalleşme ve kütüphanelerde zaman geçirme kullanılmıştır; tedavi olarak bedensel aktivitelere jimnastiğe başvurulduğu da görülür.

 

Yine burada belirtmekte fayda var ki mistik tedavi ve akılcı tedavinin birbirinden yavaştan ayrılmaya başladığı bu dönem Antik Yunan tıbbında MÖ 400' lere denk gelse de, MÖ 1760 yıllarında Mezopotamya Babil Kralı Hammurabi'nin Kanunlarındaki “Eğer bir hekim, ağır yaralı bir adamı bronz neşterle ameliyat edip, adamın hayatını kurtarırsa (yaşatırsa) veya adamın alnını veya şakağını bronz neşterle açıp, adamı yaşatırsa 10 şekel gümüş alacaktır” maddesi bize Mezopotamya'da tıp ile mistisizmin Antik Yunan'dan en azından 1300 yıl evvel zaten ayrılmış olduğunu gösterir.

 

Zaman içerisinde salgın hastalıklardan dolayı hasta sayılarının çoğalması, akılcı tedavilerin üstünlüklerinden dolayı tercih edilmeleri gibi sebeplerle antik dünyadaki asklepionların sayısında artış olur. İki yönlü uygulama özellikle Asklepionlara özgü olan inkübasyon uygulaması her zaman devam etse de asklepiadlar - rahip hekimler yerlerini yavaştan akılcı hekimlere bırakırlar ve sonunda Asklepionlar banyolar, psikoterapiler gibi uygulamalarla sosyal birer sağaltım merkezi durumuna gelirler.

 

Hristiyanlığın MS 450'lerde pagan inanışın bütün tanrılarını, mabedlerini, uygulamalarını yasaklaması ile beraber asklepiadların yerini bu sefer aziz hekimler alır ve elbette bu dönemde akılcı düşüncenin kazanımları hayli geriye gider. Bu dönemde ve sonrasında Pagan karşıtı hristiyan düşüncesi ile yakılmış, yok edilmiş çoğu antik bilim-ilim eseri parlak dönemini yaşayan arap dünyasının zamanında yaptığı çeviriler sayesinde yaşamış ve rönesans Avrupa' ya geri dönmüştür.

 

 

Bergama Asklepion' a bugün Bergama' da Viran Kapı'dan başlayan taş döşeli bir yol ile ulaşılıyormuş. Bergama'da bugün halk arasında 'Viran Kapı' denilen yapı kalıntısı Roma Dönemi tiyatro kalıntısıdır ancak asklepiona giden yol bu kalıntıdan daha eskidir. Asklepionun ilk zamanından beri varolduğu düşünülen bu yolun son 150 metresine Roma İmparatoru Hadrianus ( MS 2. yy başı ) zamanında sütunlar dikilir, üzeri örtülür ve iki tarafında dükkanlar kurulur. Bu dükkanlarda ziyaretçilerin ve tapınak görevlilerinin ihtiyaçlarının, sunu ve adak objelerinin satıldığı düşünülür. Bu yolun sonunda diğer taraflardan gelen başka iki yolun da açıldığı bir taş meydan bulunuyormuş. Bu taş meydandan ise birkaç basamağı olan üç ayrı merdiven ile 'küçük liman' denilen ortasında iki yılan sarılmış sütunun bulunduğu küçük meydana varılıyormuş. Buradan sonra ziyaretçileri tapınağın anıtsal kapısı karşılıyormuş. Dört mermer sütun üzerindeki 12 metre genişliğinde ve dört metre uzunluğundaki üçgen biçimli anıtsal girişin ardındaki üç kapıdan geçince ara merdivenlerle 120 x 90 metre boyutlarındaki iç avluya varılıyormuş. Avlunun kuzey, güney ve batı tarafı galerilerle çevriliymiş. Kuzey galerinin ucundaki tiyatroya avluya girmeden kutsal yoldan da varılabiliyormuş. Avlunun batı tarafında tuvaletler ve batı salonu bulunuyormuş; güney galeri ise yüzey şeklinden dolayı sağlam olması için iki katlı yapılmış. Asklepion Kutsal Alanı, sadece bir sağlık merkezi değil ayrıca bir eğitim merkezi de olduğundan farklı yapılara da yer verilmiş. Avlunun bugün de giriş yaptığımız doğu tarafında kuzeyden yani sağ tarafımızdan hizalayıp bakarsak sırasıyla kütüphane, anıtsal giriş kapısı ve giriş avlusu, Zeus Asklepios Tapınağı ve Telesphoros Tedavi Binası yer alıyormuş. Buradaki Zeus Tapınağı ve Telesphoros Tedavi Binası antik dönem yuvarlak mimarinin ilk örneklerinden. Telesphoros Tedavi Binası'nın Asklepios' un oğullarından biri sayılan, başında sivri kukuleta şapkası, uzun mantosu ile betimlenen, rüyaları yorumlayan, nekahet tanrısı, çocuk veya cüce tanrı Telesphoros'a adanmış olduğu düşünülür. ( bu sivri şapkalı kukuletalı tanrı Telesphoros'un Hitit tanrısı Telephinu ile bir alakası var mı bu da dileyenler için ayrı bir araştırma konusu) 60 metre çapındaki bu yapı iki katlı ve iç içe geçmiş üç daireden oluşuyor. Kültün kalbinin burada attığı düşünülür. Bu tapınağın çeşmeler ve havuzlar bulunan alt katı bir yandan merdivenlerle ikinci kata ulaşırken diğer yandan 80 metre uzunluğunda, 2.5 metre genişliğinde ve 2.7 metre yüksekliğindeki bir yeraltı geçidi ile kutsal su kaynaklarının bulunduğu büyük meydana açılır. Hastalar için gece iyileştirici rüyaya ve uykuya yatmak üzere bu loş dehlizden su sesleri, telkinler ve beyaz harmanili rahipler eşliğinde uyku odalarına geçmek büyüleyici ve asklepiona daha da inandırıcı olmuştur. Telesphoros tedavi binasının üst katındaki taraçanın ise hem sosyal hem de tedavi amaçlı güneşten yararlanmak için yapıldığı düşünülür.

 

Asklepion'da ana meydan yani büyük avlu, başta adak töreni olmak üzere birçok etkinliğin yapıldığı yerdir. İçinde sunaklar, iki eski tapınak kalıntısı, bir kutsal su kaynağı, bir kutsal kuyu, üç havuz ve kutsal uyku binaları bulunuyormuş. Bu su kaynaklarından birine ait olan ve gövdesine sarılmış iki yılan kabartmasının içinden su içerken betimlendiği iki metre çapındaki dev çeşme altlığı bugün Ayasofya Müzesi' ndedir. Bergama Asklepion' da su kültü elbette oldukça büyük bir önem taşımakta. Ana avlunun ortasındaki, Asklepionun merkezi konumunda olan, yedi basamakla inilen kutsal su kaynağının üzeri temiz kalması için bir çatıyla örtülüymüş ve su mermer bir aslan başı heykelinden dökülüyormuş, bugün bu su halen akmakta.

 

Bergama Bölgesi antik tarih boyunca her zaman kuvveti ve zenginliği ile bilinir. Bergama Asklepion da en zengin, kuvvetli zamanını Bergama Attaloslar Hanedanlığı zamanında yaşamış ve bu önemini ve özelliğini Roma Dönemi dahil olmak üzere sonuna kadar korumuş. MÖ 2. yüzyılda Asklepionlar içerisinde yapılarındaki mimari incelik ve işlevsellikle öne çıkmış Bergama Asklepion. MÖ 4. yüzyıldaki kuruluşundan MS 2. yüzyıldaki büyük deprem, hristiyan baskılarının etkisi ve değişen şartlar ile yıkılışına kadar aynı yerde kesintisiz olarak yaklaşık 600 yıl hizmet vermiş. Arkeolojik incelemelerde ortaya çıkan 12 farklı yapılanma katmanı bize Asklepionun her zaman geliştiğini gösterir. Tapınak tıbbının etkisini iyice yitirmeye başladığı son dönemlerinde bile Roma sosyetesinin akın ettiği bir kaplıca, insanların sosyalleştiği bir rehabilitasyon merkezi gibi işlemeyi sürdürmüş.

 

Yüzyıllar boyunca su sesi ile terapiden jimnastiğe, çamur banyolarından telkine, diyet reçetelerinden sosyal terapilere, dualara, adaklara, kurbanlara, akılcı cerrahi müdahalelerden tanrıdan iyileştirici reçete beklenen uykulara kadar insanları iyileştirmek üzere hizmet vermiş olan bu alanı ziyaret etmek şimdi bile çok etkileyici.

 

Yolunuz Bergama tarafına düştüğünde uğramamazlık etmeyin, belki değiştirilmiş bir yılan gömleği bulursunuz.

Aralık 2021

Bergama Asklepion - Mimar Sinan Arıcı
  • Instagram
bottom of page