Efes Yedi Uyurlar




Efes Yedi Uyurlar Mağarası İzmir İli, Selçuk İlçesinde; Efes Antik Kenti' nin hemen dışında, tamamı 1. derece arkeolojik sit alanı olan Panayır Dağı'nın doğu eteklerindeki kayalık vadide bulunur.
Burası belirli bir planı olmayan, yüzlerce mezarın bulunduğu; uzun süreler kullanılmış, önemli ve oldukça büyük bir gömü alanıdır. Hristiyan kayıtlarında varlığı her zaman bilinmekte olan alanda 1926-1929 yılları arasında kısa bir kazı yapılmış, yapılan kazılarda yüzlerce mezar bulunmuştur. Mermer lahitlerden, duvarlardaki dikdörtgen niş mezarlara, yamaç oyma mezarlara kadar mümkün olan her yüzey ve cephenin gömü için kullanıldığı alanın yüzyıllar boyunca hac ibadetini yerine getirmek üzere ziyaret görmesinin ana sebebi ise burada bulunan, kim ya da kimler için yapıldığı ve ilk yapım tarihi arkeolojik olarak bilinemeyen ancak Yedi Uyurlar' a ait olduğuna inanılan on odalı katakomb, tonozlu ve odalı yeraltı mezarı ve ibadet yeridir. Işık girmesi için iki tarafında iki küçük açıklığı bulunan mezardaki odaların altı tanesi muhtemelen uyurların görünmesi için olacak küçük pencereli küçük mihraplar dışında tamamen kapalıdır.Bir tanesi ise tamamen açıktır ve zengin duvar süslemeleri ile bezenmiştir. Zaman içerisinde üst üste katmanlaşmış suluboya freskleri, sayısı elliyi aşan duvar resimleri olan bu yeraltı mezar odasında ayrıca İsa' nın dirilişine ilk elden şahit olan Magdalalı Meryem'in mezarının bulunduğuna da inanılmış. Hatta Magdalalı' ya ait mezar kalıntılarının MS 899 yılında İmparator Bilge Leo Dönemi' nde Constantinopol'e götürülüşü, azizlerin yaşamlarını anlatan, bugün Vatikan' da bulunan bir el yazması olan MS 1000 yıllarına ait Menologion' da minyatür olarak tasvir edilmiş.
Bu mezar alanının üzerine, merkez mozaiği tam katakombun üstüne gelecek şekilde bir kilise inşaa edilmiş. İlk bakışta yapı stili ve Yedi Uyurlar anlatısının ilk yazınları kaynak alınarak Erken Bizans Dönemi' ne (MS 400' ler) tarihlendirilen kilisede yapılan araştırmalar sonucunda duvar – tavan benzemelerinin Severan Dönemi (MS 193-235) Efes Yamaç Evleri bezemeleriyle olan benzerliği dikkat çekmiş ve yapının Geç Antik - Erken Hristiyanlık Dönemi diyebileceğimiz daha erken bir ilk tarihi olduğunu düşündürmüş.
Alanın en azından MS 500' lerden başlayarak MS 1450' lere kadar yüzyıllar boyunca Yedi Uyurlar' a niyetle ziyaret gördüğü, hristiyan hacıların ve azizlerin buraya gömülmeyi tercih ettikleri biliniyor. Birçok azizin burada mezarı olduğunu, hatta Yedi Uyurlar'ın buradaki çürümeden duran bedenlerini yazan hacılar olmuş, Magdalalı Meryem'in kafatasından bahsedenler olmuş; Kuzey İtalya'dan, İspanya'dan, Fransa'dan, Almanya'dan, Hollanda'dan gelen hacılar duvarlara isimlerini yazıp tarih belirtmişler. Alanda bulunmuş binlerce toprak kandil ise hacıların azizlere hediyeleri.
Bugün bu mezarların tamamı boştur. Bir taraftan zamanın yıkıcılığıyla atıl kalan alan diğer taraftan mezar soyguncuları tarafından tarih boyu talan edilmiş. Ayrıca hristiyanların azizlerinin kemiklerini geride bırakmadıkları bilinir, bunu sebebi hem saygıdır hem de Ortaçağ Hristiyan Dünyası aziz kemikleri, kefen parçaları gibi 'Relic' denilen kutsal emanetlerin yüksek meblağlar karşılığında talep gördüğü bir zamandır.
Tarihte ölümden sonra dirilişin bir göstergesi olarak ilahi uykuya dalma ve uzun süreler sonra uyanma anlatısı dinlerde ve efsanelerde çokça yer alır. En eski Hint destanlarından olan Sanskritçe yazılmış Ramayana'da bir kişinin uykuya dalmasından, Mahabharata'da ise yedi kişinin yanlarında bir köpek ile dünyaya yüz çevirip uyumalarından; Yahudiliğin kitabı Talmud’da Honi ha-Me‘aggel adlı kişinin yetmiş yıl, Abimelek adlı kişinin de altmış altı yıl uyumasından bahsedilir. MÖ 6 -7 yüzyıllarda yaşadığı düşünülen yarı mitolojik bir kişi olan Girit' li Epimenides ise hikayesine bakılırsa 57 yıl uyumuştur.
Yedi Uyurlar anlatısının ilk yazılı versiyonu MS 451-521 yılları arasında yaşamış Süryani bir şair - ilahiyatçı olan Suruç'lu Yakup' a (Jacob Of Serugh) aittir, kendisi hikayeyi kayıp bir Grekçe kaynaktan aldığını bildirmiştir; anlatının MS 400' lü yıllarda Efes' te hali hazırda bilindiği düşünülür.
Anlatıya göre MS 249 yıllarında, İmparator Decius zamanında, imparatorun hristiyanlara karşı zalim yönetimine ve pagan tanrılarına kurban verilmesi yönündeki emrine karşı çıkan yedi hristiyan genç kurtuluşu şehirden kaçarak bir mağaraya sığınmakta bulurlar. Gençlerin mağaraya sığındıkları öğrenilince imparatorun emriyle mağaranın girişi kayalarla kapatılır ve gençler ölüme terk edilirler. Ne var ki ölmezler, sığındıkları tanrının lütfuyla ölmek yerine yüzyıllar sürecek bir uykuya dalarlar. Aradan uzun yüzyılların geçtiği bu uyuyuş sürecinde imparatorluğun inancı artık hristiyanlık olmuştur ve başta 2. Theodosius (MS 408-450) bulunmaktadır. Gençler mağaranın girişinin bir sebepten dolayı açılması sonucu uyandıklarında geçen zamanın farkında değildirler, içlerinden birini yiyecek almak ve neler olup bittiğini öğrenmek amacıyla dikkatli olmasını söyleyerek şehre gönderirler. Şehre inen gencin kullandığı para, kıyafetleri ve şaşkın tavrı şüphe uyandırınca din adamlarının karşısına çıkartılır; gerçek aydınlanır ve büyük bir etki yaratır. Yedi uyurlar şehre gönderdikleri arkadaşlarının mağaraya dönüp olanları anlatmasıyla bu sefer bir daha uyanmamak üzere uykuya dalarlar ve ebediyyen göçerler; aziz ilan edilirler ve mağaralarının üzerine bir kilise inşaa edilir.
Yedi Uyurlar'ın tekrar uyandığı vakit olan İmparator II. Theodosius' un zamanı hristiyan dünyasında dini yönetimsel temellere oturtma zorluklarının ve gerekliliğinin kendini kuvvetlice gösterdiği; pagan halkın inanç alışkanlıklarıyla yeni din arasında uyarlamaların yapıldığı bir dönem. Bu dönemde Hristiyan inanışının Hz İsa'nın üzerine yüklediği tanrılık sıfatı, İsa'nın tanrı olması durumunda annesi Meryem'in sıfatı, hatta tekrar dirilişin mümkün olup olmadığı, ruhun dirilebileceği ancak bedenin tekrar dirilmesinin mümkün olup olmadığı tartışılmakta. İşte böyle bir dönemde Hristiyanlığın 3. Ekümenik Konsil'i olan 1. Efes Konsili toplanır. İsa' nın tanrı olamayacağını söyleyen Konstantinopol Psikoposu Nestorius aforoz edilir. İsa'nın annesi Meryem Theotokos (tanrıyı doğuran) ilan edilir ve bölgede binlerce yıldır devam eden pagan ana tanrıça inanışının devamlılığı, halkın Meryem'i tanrıça olarak kabulü sağlanır. Yedi Uyurlar' ın dirilişiyle beraber ise yeniden dirilişi savunan zindanlardaki din adamları serbest kalır, tekrar diriliş kati bir şekilde kabul görür.
Bin yıllar boyunca pagan dünyasında Ana Tanrıçanın Kenti olarak önemli merkezlerinden biri olan Efes, bu olaylar silsilesi sonucunda artık, buradaki Meryem Kilisesi, İsa' nın havarilerinden olan St Jean'un (Yahya) burada uykuya dalış ve mezarında nefes alış hikayesi, İsa' nın tekrar dirilişine ilk gözden şahit olan Magdala'lı Meryem'in mezarının burada olduğu söylencesi ve sonunda Yedi Uyurlar' ın tekrar dirilişiyle hristiyan dünyasında da Meryem'in ve yeniden dirilişin merkezi olmuş, hristiyanlar için de önemli bir hac merkezi statüsüne kavuşmuştur.
Yedi Uyurlar' ın daha kapsamlı ve çeşitlendirilmiş anlatıları bulunsa da konunun özü buyken ; dünya genelinde özellikle Akdeniz çevresinde olmak üzere İspanya'dan Şam' a, Ürdün' den Afganistan' a, Cezayir'e, Mısır'a, Çin'e kadar geniş bir yelpazede Yedi Uyuyanlar' a atfedilen 33 ayrı mekan bulunur. Anadolu'da ise Mersin – Tarsus, Kahramanmaraş – Afşin, Diyarbakır – Lice Yedi Uyuyanlar mağaralarının bulunduğuna inanılan diğer yerlerdir. Ancak Efes Yedi Uyuyanlar hristiyan alemi tarafından olayın cereyan ettiği yer olarak kabul gören ve yüzyıllar boyunca bu amaçla hac yapılmış önemli bir mekandır.
Yedi uyurların anlatıldığı tek kutsal kitap olan Kuran-ı Kerim' e dahil oluşuna bakarsak, kıssanın yer aldığı Kehf Suresinin Kitap Ehli' nin Hz Muhammed' e Yedi Uyurları sormaları üzerine nazil olduğunu rivayeten öğreniriz. Soru üzerine 15 gün sonra nazil olduğu rivayet edilen sure Mekki'dir, Kur’an-ı Kerim’in 18. suresidir ve 110 ayettir. Surenin 9 ila 26. ayetleri arasında Ashab-ı Kehf’ten -Mağara Ehli'nden bahsedilir. 9. Ayet 'Yoksa Kehf ve Rakim Ehlini bizim şaşılacak ayetlerimizden mi sandın?' der ve bunda şaşılacak bir şey olmadığını bildirir. Surede Yedi Uyurlar' ın kaç kişi oldukları, kim oldukları, ne kadar süre uyudukları, mezarlarının nerede olduğu gibi sorular 'gayba -bilinmeyene- taş atmak ' olarak nitelendirilir. Konunun özü bu değildir ve bunları merak etmek asıl sorumluluktan kaçıp lüzumsuz teferruata dalmak, manayı atlamak demektir.
Surenin 22. Ayetinde “ Diyecekler ki: 'Üçtüler, onların dördüncüsü köpekleridir.' ve: 'Beştiler, onların altıncısı köpekleridir' diyecekler. Bu, bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. 'Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir' diyecekler. De ki: ' Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.' Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.” buyrulur. Bu sebepten dolayı Müslüman aleminde de Yedi Uyurlar' a ilişkin çeşitlemeler yapılmışsa da verilen isimler, yerler, süreler gibi bilgiler itibar görmez; onlar yanlarına köpeklerini de alarak zulümden kaçıp rablerine sığınmış ve ibret olmaları için tam zamanında uyandırılmış gençlerdir ve gerçektirler.
Bugün Selçuk'u ziyaret edip Panayır Dağı' nın kayalık eteklerindeki bu ıssız gömü alanına uğramak, zamanında buraya sığındıklarına inanılan Yedi Uyurlar'ı düşünmek gezinize beklenmedik bir anlam katabilir, ihmal etmeyin.
Ağustos 2021
Kaynaklar